13 Mar 2018

biz tepkilerimiziz

90/10 sırrı veya 80-20 kuralı da deniyor. İstatistiksel oranları az farklarla değişen ve farklı isimlerde birkaç kural mevcut. Bunların ortak paydası bir sistemdeki etkilerin (veya sorunların) büyük bir bölümünün, sistemdeki etkenlerin çok az bir bölümünden kaynaklandığını iddia etmeleri. Birçok alanda birçok örnek mevcut olmakla birlikte ben sosyal bir örnekle bu kuralı anlatmak istiyorum:
Ailenizle kahvaltı yapıyorsunuz! Kızınız, kahve fincanına çarpıyor ve bir fincan kahve gömleğinizin üzerine dökülüyor... Biraz önce olan olay üzerinde hiç bir kontrolünüz yok. Sonradan olacaklarsa sizin davranışınıza göre belirlenecek: Lanet ediyorsunuz. Kahveyi üzerinize döktüğü için kaba bir şekilde kızınızı azarlıyorsunuz. Kızınız üzülüyor ve ağlamaya başlıyor. Kızınızı azarladıktan sonra eşinize dönüyor ve kahve fincanını masanın kenarına çok yakın koyduğu için eleştiriyorsunuz. Bunu kısa bir sözlü tartışma takip ediyor. Öfkeyle üst kata çıkıyor ve gömleğinizi değiştiriyorsunuz. Aşağıya indiğinizde kızınızı, ağlamaktan dolayı kahvaltısını bitirememiş ve okul için hazırlanamamış bir halde buluyorsunuz. Kızınız otobüsü kaçırıyor. Eşinizinse işe gitmek için hemen çıkması gerekiyor. Aceleyle arabanıza koşuyorsunuz ve kızınızı okula bırakmak üzere hareket ediyorsunuz. Geç kaldığınız için, saatte 50 km hız sınırlaması olmasına rağmen, saatte 70 km hızla gidiyorsunuz. 15 dakikalık gecikmeden ve hız sınırını aştığınız için yediğiniz trafik cezasından sonra okula ulaşıyorsunuz. Kızınız size "Hoşçakal" bile demeden binaya koşuyor. İşyerinize 20 dakika gecikmeyle varıyorsunuz ve evrak çantasını evde unuttuğunuzu anlıyorsunuz. Gününüz korkunç bir şekilde başladı! Devam ettikçe, kötüleşiyor, daha da kötüleşiyor sanıyorsunuz. Eve gitmeyi dört gözle bekliyorsunuz. Eve ulaştığınızda eşiniz ve kızınızla olan ilişkilerinizde araya sıkıştığınızı sanıyorsunuz. Neden?

Sabahleyin nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak! Neden kötü bir gün geçirdiniz?
A) Kahve sebep oldu
B) Kızınız sebep oldu
C) Polis sebep oldu
D) Siz sebep oldunuz

Cevap "D" şıkkı. Kahvenin dökülmesinde sizin bir kontrolünüz yoktu.

Sizin gününüzün kötü geçmesine o 5 saniye içindeki davranışlarınız sebep oldu. Olabilecek ve olması gerekense şöyleydi: Üzerinize kahve sıçradı! Kızınız ağlamak üzere. Siz nazikçe "Tamam tatlım, bir dahaki sefere biraz daha dikkatli olman gerek." diyorsunuz. Havluyu kaptığınız gibi üst kata çıkıyorsunuz. Gömleğinizi değiştirip, evrak çantasını aldıktan sonra aşağıya iniyorsunuz ve aynı anda pencereden kızınızın otobüse bindiğini görüyorsunuz. Kızınız geri dönüp el sallıyor. Siz ve eşiniz işe gitmek için birlikte çıkmadan önce öpüşüyorsunuz. İşe 5 dk erken geliyorsunuz ve çalışma arkadaşlarınıza neşeli bir selam veriyorsunuz. Patronunuz ne kadar güzel bir günde olduğunuz hakkında konuşuyor. Farka bakın! İki farklı senaryo. İkisi de aynı başladı, fakat farklı bitti. Neden?
Çok az insan, bu etki-tepki durumunun farkındadır. Bu kuralı bilmeyen pek çok insan da gereksiz yere stresten, dertlerden, problemlerden ve baş ağrısından acı çekmektedir.

Kural nedir? Hayatınızın çok az yüzdesi, sizin kontrolünüz dışında başınıza gelenlerden oluşur. Geri kalan büyük yüzdesiyse, bu başınıza gelenlere sizin nasıl tepki verdiğinize göre şekillenir.

İnsanlar anlamsız şeyler söyler ve yaparlar. İnsanlar hasta olurlar. Arabalar bozulurlar. Uçaklar geç kalır ve bütün planlarımızı alt üst ederler. Trafikte bir sürücü canımızı sıkabilir vesaire.... Bu az yüzdelik kısım tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşir. Diğer büyük yüzdelik kısım farklıdır ve o kısmı siz belirlersiniz. Nasıl mı? Olaylara yaklaşımınızla. Gerçekten olanların az bir kısmında hiç bir kontrolünüz yok. Geri kalan kısım ise, sizin nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak gelişmekte...

27 Oca 2018

hislerin gücü adına

Şuradaki, hissel kontrolle ilgili yazı hoşuma gitti, Türkçe'ye kazandırmak istedim.



Bazen insanlar bizi çileden çıkarırlar. Lâkin, bu durumlar çoğunlukla yanlış anlaşılmadan kaynaklanır. Peki yanlış anlamayı/anlaşılmayı önlemenin en iyi yolu nedir? Kendimizi ve duygularımızı iyi anlamak.
Araştırmacı profesör Brené Brown Rising Strong isimli kitabında bu duruma etkili bir çözüm öneriyor. Kitap dilimize Kuvvetle Ayağa Kalkmak adıyla çevrilmiş:

"Böyle davranmama sebep olan, kafamda oluşan hikayede ..." diyerek başlayın ve oradan devam edin. Sinirlerin ne kadar çabuk yatıştığını görmek sizi şaşırtabilir.

Kafamızdaki İçsel Kurgu

Sizin için önemli biriyle tartıştığınız veya patronunuza kızdığınız ya da yakın bir arkadaşınız tarafından rencide edildiğiniz zamanları ele alalım. Bir süre sonra durumlar yatıştığında, o anda yaşadığım çatışmanın ne kadarı sahiciydi acaba diye hiç düşündünüz mü?  
Veya tersinden bakarsak; Bu olayın ne kadarı kafamda farkında olmadan kurduğum hikayeden kaynaklandı?

Düşünme mekanizmamız gerçekten çok ilginç bir sürece sahip. Bir olayı önceki olaylarla birleştirerek kafamızda bir hikaye kurgulama eğilimine sahibiz.

Brown,  kitabında bu kafadan-hikaye-kurma durumuna şu örneği veriyor: 
Çok yoğun ve yorucu bir iş gününün akşamında eve döndüğümüzde, kocam Steve buzdolabını açıp "Yiyecek hiç bir şey yok, hatta yemek için et bile yok" diye yakındı. Ben de aniden öfkeyle karşılık verdim ve "Yapabileceğimin en iyisini yapıyorum. Sen de alışveriş yapabilirsin!" dedim.
Steve'in ani tepkimle kafası karışmıştı ve neler olduğunu sordu.
Neler olup bittiğini tam olarak biliyordum. Onun söylediği lafı kafamda "benim, dağınık, güvenilmez bir eş ve anne olduğumla ilgili bir hikaye"ye dönüştürmüştüm. Hatamı farkedip özür diledim ve evlilik, ebeveynlik ve meslek hayatımda bir cankurtaran haline gelen şu cümleyle bir sonraki sözüme başladım: ""Böyle davranmama sebep olan kafamda oluşan hikayede yiyecek olmadığı için beni suçladığını sandığım için bozuldum". Gerçek elbette öyle değildi. Steve sadece yorgundu ve acıkmıştı.
Birine kafadan-hikaye-kurma durumunu söylemenin yolu, ilk olarak bunu kendimizin kabul etmesidir. Kafamızdaki kurma eğilimlerini farkedince altlarında yatan sebeplere gidebiliriz. Bu şekilde düşünmemize sebep olan şey neydi? Ardında ne gibi duygular var? Kurduğumuz hikayeleri irdeledikçe, altlarında yatan gerçeklere ulaşabiliriz.

Öte yandan bu hissel açılımı yaparken muhatabınıza karşı savunmasız duruma gelirsiniz. Köpeklerin kaygadan kaçınmak için karınlarını göstermeleri gibi sizin de zayıf duygularınızı diğer kişiye sergilemeniz, karşı tarafın da gardını indirmesine yol açabilir. Ortalık yatıştığında, ikiniz de birbirinizin bakış açısını daha kolay ele alıp meseleye daha adil bir çözüm bulabilirsiniz.

Kafanızdaki kurgu hikayelerle daha iyi çekişebilmeniz için Brown şu üç soruyu kendinize sormanızı öneriyor:
1. Gerçekte olan nedir ve benim varsayımlarım neler?
2. Olaya dahil olan diğer kişiler hakkında bilmem gerekenler neler? 
3. Gerçekten ne hissediyorum? Ve benim bundaki rolüm ne?

Bu, bazı şaşırtıcı keşiflere neden olabilir. Belki de duyduğunuz öfke, daha derinden gelen bir suçluluk, üzüntü veya korkudan kaynaklanmaktadır. Hislerinizin ardında yatan yalın gerçeği incelemek kolay değildir ve her zaman pek hoş olmayabilir, ancak sürekli çatışma ve gerilim içinde yaşamaktan çok daha iyidir. Öyleyse, bir dahaki sefere sevdiğiniz biri tarafından bozulmuş hissettiğinizde veya bir iş arkadaşınız tarafından rencide olduysanız, bir sonraki cümleyi şu söz öbeğiyle başlatın: "Bu söylediğin bana böyle hissettirdi çünkü kafamda şöyle kurguladığımı farkettim..."

Çeviride anlam kaymaları oluşmuş olabilir ama maksat anlaşılıyor sanırım. Yukarıdaki yazıyı,  rencide eden tarafından bakınca şöyle de yorumlayabiliriz bence: Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin ve karşındakine ne hissettirdiğin daha önemli. Yani Brené'nin kocası Steve de ağzından çıkan cümlenin nereye gidebileceğine dikkat etmeliydi zannımca. Eskilerin lafıyla "bin kere düşün bir defa söyle." Zamanımızın popüler iletişim tarzına uymuyor değil mi?

23 Oca 2018

5 dakikalık hata ömrünüzden 7 yıl götürüyor

Bloga yazmayalı yıllar olmuş. Bu yazımda bir çeviri çalışması yaptım. Şuradaki yazı beni etkilediği için paylaşmak istedim.

Hepimiz uzun yaşamak istiyoruz değil mi?  Hepimiz sağlıklı yaşamak ve mümkün olan en yüksek yaşam kalitesine sahip olmak istiyoruz. En azından, hepimizin bunu istediğini varsayıyorum.

Tekrar tekrar ve açık açık yapılan tüm uyarılara rağmen, nüfusumuzun en az %40'ı, hayatlarımızı yıllarca budadığını bildiğimiz bu her yönden zararlı alışkanlıktan kaçınamıyor.

Evet sigaradan bahsediyorum. Ülkemizde TÜİK verilerine göre, her 5 kişiden en az 2'si sigara tiryakisi görünüyor. Çok vahim bir tablo. Her ailede en az 1-2 sigara tiryakisi var yani. 

Peki insanlar sigaraya nasıl başlıyor? En azından bir kerelik denemeyle tabii ki. 

Bu sorun dünyada da araştırmalara konu oluyor.  Bilim, tek bir sigara denemesinin (cidden sadece bir tane) insan ömrünü yıllarca kısaltan bir alışkanlığa dönüşme ihtimalini ortaya koymuş durumda. 

Yazıya göre İngiltere merkezli iki çalışmada araştırmacılar, sigarayı deneyenlerin en az % 60'ının günlük sigara içmeye başladıklarını ve bu günlük alışkanlıklarının ortalama yaşam süresinden 7 yılı alıp götürdüğünü bilimsel yöntemlerle ve verilere dayandırarak bulmuşlar.  

İlk olarak, 7 yıl...

İlgili araştırmada, 600.000'den fazla insanın biyolojik verileri ve yaşam ömürleri incelenmiş. İnsanların yaptıkları iki şeyden hangisinin ömür üzerinde en olumsuz etkiye sahip olduğu bulunmuş: (1) sigara içme ve (2) aşırı kilolu olmalarına neden olan davranışlar. 

Bu bilgi sağlam veriye dayandırılmış. Araştırmacılar, çok sayıda insanın verilerini inceledikleri için, sigara içme alışkanlıklarına veya çevrelerine dayanarak insanların yaşam sürelerini sigarayla ilişkilendirmeyi başarmışlar.

 Çalışma, geçtiğimiz 2017 Ekim ayında Nature dergisinde yayınlanmış. Araştırma ekibinden Dr Peter Joshi şöyle diyor: "Çalışmamız, yaşam tarzı seçimlerinin nedensel etkisini tahmin etmiştir. Günlük ortalama bir paket sigara içmek, ömrünüzü 7 yıl kısaltırken, vücut ağırlığınızdan bir kilo kaybetmeniz ömrünüzü iki ay arttıracaktır." 

Ve sonra, %60...

Bu arada, sigarayla ilgili ikinci bir çalışmada, Londra Queen Mary Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, ABD, İngiltere ve Avustralya'daki 215.000'den fazla insanın diğer tıbbi araştırmalarda sağladıkları bilgileri incelemişler.
 
Veriler, yalnızca-bir-kere bile olsa sigarayı deneyen insanların yüzde 60 ile yüzde 77 oranında, geçici de olsa günlük sigara içicilere dönüştüğünü göstermiş.
  
Wolfson Önleyici Tıp Enstitüsünden baş araştırmacı, profesör Peter Hajek, "Bu, tek bir deneyimle sigaranın ciddi bir bağımlılık yaptığının, bu kadar geniş bir veri setiyle belgelendiği ilk çalışmadır" diyor. Çalışma, geçtiğimiz sene Nikotine & Tobacco Research dergisinde yayınlanmış. 

İyi haber (ve kötü haber)

Bu sonuçlar, hem sigarayı deneyen insanlar hem de en azından geçici-tiryaki olan çoğunluk için kötüye işaret ediyor.  Fakat iki olumlu gelişme bu vahim sonuçları bir nebze olsun hafifletiyor.
 
1. Sigarayı yalnızca-bir-kere deneyen insanların yüzdesi son yıllarda keskin bir düşüş göstermiş.  
2. Sigara içmeye başlamış olsanız bile, "7 yıl" çalışması, sigarayı başarıyla bırakan insanların zamanlarının çoğunu veya tamamını geri alabileceğini keşfetmiş.

Esas kötü haber şimdi geliyor! Sigara alışkanlığı geliştiren ve bırakmaya çalışanların yalnızca % 20'si gerçekten başarıyormuş. Diğer taraftan, bu oran, son on yılın ortalaması olan %15'in üstünde. Ve bu büyük bir iyileşme olarak görülüyor.

Peki o ilk hatayı yapmak ne kadar uzun sürüyor? Yani yalnızca-bir-kere sigara içmek? Belki 5 dk.

Geçmişte bazen veya tesadüfen sigara içmişseniz ve uzatmadan bıraktıysanız ve geriye dönüp özlem duymadan hayatınıza devam ettiyseniz, kendinizi şanslı olanlar arasında sayın. Artı 7 yılınızın ve sigarasız yaşam kalitenizin tadını çıkarın.