Çok moral bozucu ve etkileyici. Ama paylaşmak da bir o kadar gerekli gibi.
Dikkat et ya da bedelini öde!
Lütfen trafikte dikkatli olalım :( Videoyu kendi sitesinden izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Paylaşım için teşekkürler Mehmet abi.
Aşağıdaki resimler aynı yer fakat farklı mevsimlerde çekilmiş görüntüler....
Ne görüyorsunuz?Şimdi güzel bir hikaye geliyor:
Bir zamanlar 4 oğlu olan bir adam varmış. Çocuklarının çok erken karar
vermemeleri ve önyargılı olmamaları için onları bu konuda eğitmek istemiş. Böylece her birini uzak bir yerde duran ağacın yanına gidip ona bakmalarını istemiş.
İlk oğlan kışın gitmiş, İkincisi ilkbaharda, üçüncüsü yazın ve sonuncusu da sonbaharda. Geri döndüklerinde hepsini bir araya çağırmış ve ne gördüklerini sormuş.
İlk oğlan ağacın "Çok çirkin, yaşlı ve kupkuru" olduğunu söyledi.
İkinci oğlan "Hayır, yeşillikle doluydu ve canlıydı" dedi.
Üçüncü oğlan başka fikirdeydi: "Çicekleri vardı ve kokusuyla, görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki daha önce hiç böyle bir şey görmemişti.
Sonuncu oğlan hepsinin haksız olduğunu ve ağacın "Meyvelerle dolu, canlı ve hayat dolu" olduğunu belirtti.
Yaşlı adam oğullarına hepsinin haklı oldugunu söyledi. Çünkü hepsi farklı mevsimlerde ağacı görmeye gitmişti.
Onlara bir ağacı veya bir insanı kısa bir süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını anlatmaya calıştı. Ya da neye sahip olup olmadıklarını...
Gerçekleri ancak sonunda 4 mevsimi gördükten sonra görürsünüz.
Eğer kışın vazgeçersen, ilkbaharın nimetinden olursun, yazın güzelliğinden ve sonbaharın bütünlüğünden de...
Bir mevsimin acısının, diğer güzel mevsimleri parçalamasına izin vermeyin.
Hayatınızı(ya da bir başkasını) bir mevsim (bir dönem) yüzünden yargılamayın...
Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı Yarabbi!
Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.
İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.
Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum. Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu. 'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.'
Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!
Sonunda sordu: 'seni caydırmak için ne yapabilirim?'
Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu. 'İşte mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.'
'Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâl'olacak. Bunu benim için yapar mısın?'
Yüzümü dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi. Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.
Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı.
'Sevgilim' diye başlıyordu,
'O çiçeği senin için koparmazdım' Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.
'Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.'
'Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.'
'Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'
'<Sâdık arkadaşın>ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.'
'Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.'
'Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin - gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'
'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.'
Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu. Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.
'Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.'
Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.
Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim.
Bu gerçek aşktı.
İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.
Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil... Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz... Ama hep oralarda bir yerdedir.
Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır.
Hayat tam da böyle bir şeydir.
Bir rahip,bir doktor ve bir mühendis golf sahasının boşalmasını beklemektedirler.
Mühendis:"Bu adamlar ne yapıyor böyle? 15 dakikadır bitirmelerini bekliyoruz."
Doktor: "Bilmiyorum ama hiç böyle bir saçmalık görmedim."
Rahip: "Işte görevli geliyor, onunla konuşalım."
Rahip: "Merhaba. Şu anda sahada olan grup ne zaman çıkacak, neden bu kadar yavaşlar?"
Görevli: "Onlar kör itfaiyeciler. Kulübümüzde geçen sene çıkan yangında gözlerini kaybettiler. Bu yüzden istedikleri zaman burada ücretsiz oynamalarına izin verildi.
Rahip:"Ne kadar üzücü, bu akşam onlar için dua edeceğim."
Doktor: "Çok güzel bir fikir. Ben de hastanedeki doktor arkadaşlarla konuşup onlar için bir şeyler yapabilir miyiz diye bakacağım."
Mühendis: "Bu adamlar neden geceleri oynamıyorlar?"
Ambulans siren sesine duyarsız bir toplum haline gelmişiz. Hatta bazı araç sürücüleri trafikte ambulans sirenini duyunca hele ambulansı görünce fırsatı kaçırmayıp hemen ambulansın arkasına takılıp bu bedava yol açımından yararlanmaya bile kalkıyorlar!
Tahminimce birçok kişi, o ambulansın içinde bir gün canlarının olabileceğini düşünmemiştir. Düşünen de ne yapacağını bilmiyordur.
Genelde ambulans, sireni çalışırken sol şeritten gider. Siren sesi, sol şeridin açılmasına dair bir ikazdır. Fakat sağ şeritteki araçlar da genellikle bu ikaza aldırış bile etmezler. Nasılsa ambulans kendi arkalarında değildir. Oysa asıl iş, asıl can kurtarma işi sağ şeritteki araçlara düşer. Nasıl mı?
Siren sesini duyar duymaz sağ şeritteki araç duracak. O durunca önünde bir boşluk oluşacak. Oluşan boşluğa da ambulansın yolunu kesen soldaki araba kayacak.
Siren sesinin anlamı bu:
"Sağdaki dur, önünü boşalt. Soldaki bu boşluğa kay, yolumu aç!"
Siren sesini duyduğumuzda sağdayken hiç, asıl durması gerekenin siz olduğunuzu düşündünüz mü?
Bir süre ambulans doktorluğu yapmıştım. Öyle zordur ki içeride saniyelerle yarışırken, ambulans şöförünün yerinde duramadığını ve parmaklarının direksiyona geçtiğini görürsünüz. Haklıdır. Çünkü biz sürekli "daha çabuk daha çabuk!" derken, öndeki araçlar bir türlü ilerleyemez ve şöför sol şeritte olmasına rağmen bir türlü yol alamaz.Trafik karışır...
Korna sesleri...
Bir karmaşa...
Ambulans sireni ve kriz...İşte böyle, yaşanmış bir kriz okuyalım:Dr. Tijen Acarkan
Ambulans sol şeritten sirenle gelirken, kendi şeritlerinde olmadığı için sağ şeritteki arabalar gayet rahatlar. Oysa bu siren sağ şerittekiler için!
Çünkü sağ şeritteki araba duracak, önünde yer açılacak ki soldaki arabalar bu boşluğa girip sol şeritteki ambulansa yol açsın. Yoksa sağ şerit yol vermeden ilerlemeye devam ederse soldaki arabalar nasıl yol versin ambulansa?
Lütfen bu konuya dikkat edelim ve yukarıda yazılanları hep hatırlayalım. Ambulansın içinde yaşananları hiç öğrenmemeniz dileğimle...
-Her halde garajda hırsız var, aşağıdan sesler geliyor der.
Adam camdan sessizce dışarı bakar ve:
-Evet, der. Dışarıda iki kişi var ve bizim eşyaları götürüyorlar...
Derhal polise telefon eder.
— Alo memur bey... Şu anda iki hırsız var ve garajdan eşyalarımızı çalıyorlar.
Acele araba gönderin, der.
Bunun üzerine polis:
- Evin içindeler mi? diye sorar.
— Hayır der adam. Garajdalar...
— Tamam, o zaman içerden kapıları iyice kilitleyin ve ses çıkarmadan
evde bekleyin.
Arabamız olduğunda göndeririz, çünkü şu anda bütün arabalar görevde...
Adam iki dakika sonra polise tekrar telefon eder.
— Biraz önce size garajda hırsız var diye telefon etmiştim ya...
— Evet!
— İkisini de vurdum!
İki dakika geçmeden bir sürü polis arabası ve bir de ambülâns gelir ve
hırsızları suçüstü yakalarlar.
Polisin biri adama yanaşır:
- Hani adamları vurdum demiştiniz?
— Hani siz de şu anda arabamız yok demiştiniz!
Senin çocuğun, herhangi şekilde daha küçük olmuyor. Orada onların yaşlı ayakkabılarına hiçbir giden arka, hangi yollar değildir, her zaman yeni bir çiftin hakkındadır, ve sonra yeni bir tane, lakin başka bir yeni olanı. Sen, senin çocuğunu yeni kumaş ayakkabıların bir çiftine alırsın, ve onlar gelecek hafta, rahat ayakkabıya uymak için onların topuklarını uygunsuz bırakan büyüyen bir fışkırma boyunca gider.Bu yazıyı ilk gördüğüm kaynağı tekrar vereyim ki çalıntı olmasın...
InchWorms gösterisi, senin çocuğunun ayağıyla beraber büyüyerek sabit olarak büyüyen çocuğu yerleştirir. Senin, onların, aynı yaşlı tasarımla ilgilendirdiğini tutarken onun hakkında rahatsız etmek zorunda olduğun tek şey, ve onların, tabanda bir deliği yırtmadığına emin olmak. — Andrew Dobrow
Hepimizin bildiği gibi çocuklar hiç küçülmemek üzere çok hızlı bir şekilde büyürler. Dolayısıyla ayakları da aynı şekilde hızlı bir gelişim gösterir ve daha önceden giydikleri ayakkabıya dönüş gibi bir seçenekleri yoktur. Siz de sürekli yeni bir çift ayakkabı almak zorunda kalırsınız. Fakat bir hafta sonra adeta fışkırarak büyüyen çocuğunuzun yeni ayağı eski ayakkabısında rahat edemez.
Inchworms firmasının ürettiği bu yeni ayakkabılar çocuğunuzun hızla büyüyen ayaklarına göre ayarlanarak numaraları büyütülebilen bir tasarıma sahip. Dolayısıyla, bu ayakkabıları giyen cocuğunuzun ayaklarıyla ilgili endişe edebileceğiniz geriye bir tek şey kalıyor. O da ayakkabıların altının delinip delinmediği :)
Hande mi yener, Funda mı arar? Hayır! Seray sever.
Bu üçüne önce Nejat işler sonra da Ahmet çakar.
Bu geyik Celal'i bayar, bu geyiğe dayanamayan Ferhat göçer,
Yıllar sonra bunlar tarih olur, o tarihi de Gönül yazar, Mehmet okur.
Bu mesajı 10 kişiye gönderirsen dileklerin kabul olur. Buna da anca Kadir inanır....
İki Matematikçi, aralarında mesleklerinin ne kadar önemli olduğunu konuşuyorlar. Sonra içlerinden biri diğerine dert yanıyor::))))))
"Ah azizim ah! Matematiğe yeterince önem verilmiyor. Aslında konuya devlet el atmalı ve Matematik bilmeyenlerden vergi toplanmalı."
Diğeri cevap veriyor: "Sayısal Loto da bu işe yarıyor zaten."
Phishing, İngilizce "Password" (Şifre) ve "Fishing" (Balık avlamak) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş, kullanılan illegal yollarla bir kişinin şifresini veya kredi kartı detaylarını öğrenmesine denir. "Phisher" diye tanımlanan şifre avcıları, genelde e-mail vb. yollarla şahıslara ulaşır ve onların kredi kartı vb. detaylarını sanki resmi bir kurummuş gibi isterler. Bu "av"a karşılık veren kullanıcıların da hesapları, şifreleri vb. özel bilgileri çalınmaktadır.Eğer bağlantıya tıklayıp da sayfayı açsaydım, muhtemelen Akbank internet sayfasının bir kopyasıyla karşılaşacaktım ve adrese bakmadıkça sayfanın sahte olduğunu farketmeyecektim. İpucu: Aslında doğru sayfada olup olmadığınızı görmenin çok kolay bir yolu var: Sayfa açılınca hemen adres çubuğundaki adresi inceleyebilirsiniz.
Benim yaşlandığımı düşündüğün gün (ki yaşlı olmayacağım),
Sabırlı ol lütfen ve beni anlamaya çalış.
Yemek yerken üstümü kirletirsem,
Üzerimi değiştirecek gücüm yoksa,
Lütfen sabırlı ol.
Benim sana bir şeyler öğretmek için seninle ilgilendiğim zamanları hatırla...
Seninle konuşurken,
Sürekli aynı şeyleri 1000 kere tekrarlıyorsam,
Sözümü kesme, beni dinle.
Sen küçükken,
uyuyana kadar sana aynı hikayeyi
1000 defa tekrar tekrar okumak zorunda kalıyordum...
Banyo yapmak istemediğimde,
Beni utandırma ya da azarlama,
Seni banyoya götürmek için icat ettiğim küçük yöntemlerimi ve oyunlarımı hatırla…
Yeni teknolojiler karşısındaki cahilliğimi görürsen,
Bana zaman tanı ve beni yüzünde alaycı bir gülümsemeyle izleme…
Bazı zamanlarda unutkan olursam yahut konuşmalarımızda ipin ucunu kaçırırsam,
Lütfen hatırlamam için gerekli zamanı bana tanı.
Eğer hatırlayamazsam, sinirlenme.
Çünkü asıl önemli olan benim konuşmam değil,
Senin yanında olabilmem ve senin beni dinliyor olmandır.
Ben sana bir sürü şeyi nasıl yapacağını gösterdim.
İyi yemek yemeyi, iyi giyinmeyi, yaşamı göğüslemeyi...
Eğer birşey yemek istemezsem, baskı yapma bana.
Ne zaman yemem ya da yememem gerektiğini ben gayet iyi bilirim.
Ve yaşlı bacaklarım yürümeme izin vermediğinde,
Bana elini ver.
Tıpkı benim sana ilk adımlarını atarken elimi verdiğim gibi...
Ve bir gün artık daha fazla yaşamak istemediğimi
ve ölmek istediğimi söylediğimde,
Kızma. Birgün anlayacaksın...
Yaşımın, zevk alma değil,
Artık idareten yaşama yaşı olduğunu anlamaya çalış...
Bir gün şunu anlayacaksın:
Hatalarıma karşın hep senin için iyi olanı gerçekleştirmeye çabaladım
ve senin yolunu hazırlamaya çalıştım...
Senin yanında olduğumda üzgün, kızgın ya da güçsüz hissetme kendini...
Benim yanımda olmalısın, beni anlamalısın ve bana yardım etmelisin...
Yürümeme yardımcı ol ve yolumu sabırla sevgiyle bitirmeme...
Benim için yaptıklarını,
bir gülümseme ve senin için her zaman taşıdığım
çok derin bir sevgi ile geri ödeyebilirim ancak.
Seni çok seviyorum oğlum/kızım
Ve hep seveceğim.
Bunu sakın unutma...
BABAN ve ANNEN
Nezle (Akut nazofarenjit), Rhinovirüsler denilen bir Virüs türünün neden olduğu ve acil tedavi gerektirmeyen, kendiliğinden 7-10 gün içinde geçen, burun akıntısı, ateş gibi belirtilerle ortaya çıkan bir enfeksiyon hastalığıdır.Ayrıca; Bilkent sağlık merkezinin şuradaki sayfasında da nezle ve grip hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiş. Soğuk algınlığınızın iyileşmesini beklerken alınması gereken önlemlerden bahsedilmiş. Göz atmanızda mutlaka fayda var.
Grip (İnfluenza) ise daha ani başlayan ve sıklıkla ateşin daha yüksek seyrettiği bir hastalıktır. Salgınlar yapar ve yatağa düşürür. Grip de normalde 1 haftada iyileşen bir hastalıktır.
Nezle veya grip için hiçbir antibiyotiği kullanmaya gerek yoktur. Çünkü antibiyotikler bakteriler için üretilmiş ilaçlardır ve virüslere pek etkili olamazlar. Hatta çapraz ve yanlış kullanım durumunda vücuttaki yararlı bakterileri de öldürüp olumsuz etki yapabilirler.
Doktorlar bu tip rahatsızlıklarda vücudu güçlendirici vitamin ve minerallerle birlikte, vücudun savunma mekanizmasında oluşan açıklara karşı savunma amacıyla antibiyotik önerirler. Nezle iyi tedavi edilmediği durumlarda orta kulak iltihabına, sinüzite veya bronşite yol açabilir.
Nezle için kanıtlanmış bir tedavi yoktur. En güvenilir tedavi yöntemi bol sıvı tüketmek ve istirahat etmektir.
Grip aşılarından bahsedecek olursak; Grip virüsü, genetik kodu çok çabuk bozulup değişebilen bir virüs olduğundan bir sene önceki virüs için üretilmiş aşı o yıl işe yaramayabiliyor. Dolayısıyla vücudun destek sistemini güçlendirici tedavi uygulamak, bol sıvı tüketmek ve istirahat etmek en güvenilir çözüm olarak görünüyor.